28 Şubat 2024

En öksüz yargı paketi!

Bu paketi Adalet Bakanı bile doğru dürüst sahiplenmedi desem yeridir. Bundan önceki yargı paketlerine göre daha sessiz, sedasız gündeme geldi

Bir "yargı paketi" daha TBMM'nin gündemine geldi.

Haberlerde okudum, bu sekizinci paketmiş.

Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan da birkaç kez bu paketlerin açıklanması ile ilgili olarak düzenlenen tiyatrolarda başrol oynamıştı.

Tabii Erdoğan'a basit bir "paket" açıklamak yakışmadığı için onun büyük bir gösteriyle açıkladıklarının adına "adalet reformu" deniliyordu.

Bu paketi Adalet Bakanı bile doğru dürüst sahiplenmedi desem yeridir. Bundan önceki yargı paketlerine göre daha sessiz, sedasız gündeme geldi.

Sanki kundağına sarılıp cami avlusuna bırakılmış bir bebek gibi desem yeridir.

Geçmiş paketlerde zamanın ruhuna uygun olarak "açılımlar, demokratik düzenlemeler" filan da olurdu.

Bunların bazılarının aslında "yabancı yatırımcı gelsin" diye göz boyamak amacıyla paketlere konduğunu biliyoruz. Çünkü bunların hiçbiri hayata geçemedi.

Belli ki Erdoğan yönetimi bu kez para filan gelsin diye bir beklenti içinde değil, onun için bu paket beğenmedikleri tipleri daha kuvvetle dövebilmelerine olanak sağlamak üzere TBMM'ye geliyor.

Ancak "zamanın ruhu", bu pakette yine yerini bulmuş: TMSF'nin bu şirketlere tayin ettiği kayyımlar ve onların şirketlere tayin ettiği yöneticiler bu paket sayesinde "her türlü hukuki, idari, mali, cezai sorumluluktan muaf" tutulacak.

"Zamanın ruhunu" tam olarak yansıtan bir düzenleme bu. İstediğin gibi yolsuzluk yap, çal, çırp merak etme, peşinden kimse kovalamayacak!

Şimdi böyle yazdım diye itiraz edenler de elbette çıkacaktır: Ne alakası var, kayyımların ve tayin ettikleri yöneticilerin hepsi hırsız mı?

Kuşkusuz hepsi hırsız değil. Ancak böyle bir koruma kalkanı varsa, hırsızlar ile hırsız olmayanlar arasında bir fark kalmıyor. Bu durumda "yemeyen domuz" ilkesi geçerli olur. Kim domuz olmak ister ki?

Kayyımlar ve yöneticilerin hepsi dürüst insanlar olacaklarsa o zaman da sormak gerek: Yargı paketine böyle bir düzenleme hırsızları korumayacaksa hangi amaçla kondu?

Pakette bir de vatandaşların SGK verilerinin Sağlık Bakanlığı ve özel hastaneler de dahil her türlü sağlık kuruluşuna açılması ile ilgili bir düzenleme daha var.

Niye var, bunu bilmiyoruz. Anayasa'nın kişisel haklarımızı koruyan bazı hükümleri de böylece askıya alınmak isteniyor belli ki.

Yargı paketinin üzerinde konuşulması gereken bir diğer unsuru, "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" fiili ile ilgili olarak getirdiği düzenleme.

Anayasa Mahkemesi, bununla ilgili kanunu "keyfilik" gerekçesiyle iptal etmişti.

Şimdi bu daha da ağırlaştırılmış olarak geri geliyor. Aynı suçtan iki kere cezalandırılmak gibi bir tuhaf tablo ortaya çıkıyor.

Paketteki bu madde terör örgütleriyle mücadele etme amacını taşımıyor.

Amaç, bu maddeyi kullanarak fikir özgürlüğünü kolayca baskı altına alabilmek.

Belli ki mevcut kısıtlamalar Erdoğan hükümetine yetmiyor daha da ağır bir baskı ortamı yaratmak peşindeler.

AKP – MHP ortaklığı, demokrasiden hızla uzaklaşan ve yokuş aşağı bir diktatörlüğe doğru koşturan tablo çiziyor.

Tabii konu "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten" açılınca, aklıma ister istemez geçmişti Fetullahçı çete ile iş tutan siyaset erbabı ve bürokratlar geliyor.

Kimse "Recep Tayyip Erdoğan FETÖ üyesidir" diyemez elbette ama Erdoğan'ın örgüt adına işlenen suçları bildiği halde sesini çıkarmadığı birçok durum var.

Sınav sorularını çaldıklarını biliyordu, sesini çıkarmadı. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının farkındaydı, elini ovuşturarak seyretti.

Gerçi kendisinin dokunulmazlığı var, bu suçlar ona yapışmaz ama böyle bir dokunulmazlığa haiz olmayan çok AKP'li var.

Merak ediyorum bu işin ucu ne zaman onlara da dokunur hale gelecek?

* * *

Helva!

Arap harfleriyle yazılmış bir kelime görünce onu Kur'an'dan bir alıntı ya da bir hadis gibi kutsal bir şey zannetmek sadece Pakistanlı fanatik dinci cahillere özgü bir durum değil

Pakistan'da bir kadın, üzerinde Arapça bir yazı bulunan bir kıyafet giydi diye linç edilmek istendi.

Kadını linç etmek isteyenler, Arapça yazının Kur'an'dan alıntı olduğunu ve kadının böylece dine küfrettiğini iddia ediyorlardı.

Olay anının videosunu T24'ün reels videolarından izledim.

Güçlü bir karakter olduğu anlaşılan bir kadın polis şefinin dirayetiyle kadın cahil kalabalığın linç girişiminden canını zor kurtarabildi.

Oysa kadının üzerindeki giyside yazılı olan kelime "helva" idi!

Helva, Arapçada tatlı, güzel, şirin anlamına gelen "hulv" kelimesinden geliyor.

Cehalet işte böyle bir şey.

Arap harfleriyle yazılmış bir kelime görünce onu Kur'an'dan bir alıntı ya da bir hadis gibi kutsal bir şey zannetmek sadece Pakistanlı fanatik dinci cahillere özgü bir durum değil.

Türkiye'de de benzer bir olay gayet rahat yaşanabilirdi.

Türkiye'de de böyle cahil bir kitle var ve Arapça yazan her şeyi kutsal bir metin zannedebiliyorlar.

Hatırlarsınız ensesine Arap harfleriyle Allah diye dövme yaptıran bir barmeni de bu yüzden öldürmüşlerdi.

Artık neredeyse her köşede bir tanesine rastladığımız din bezirgânlarının yararlandığı türden bir cehalet bu.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Diyeceğim şu ki üzerinde Arapça yazılı olan bir tişört filan giymeye kalkmayın, ne olur, ne olmaz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Asgari ücreti unutun, Kudüs’ün fethi yakın!

Önümüzdeki aylar boyunca Esad’ın devrilmesinden siyasi kazanımlar elde edebileceği ile ilgili hamasete gaz verilecek, dini ve milli duygular köpürtülecek. Bu politika, Erdoğan yönetimine, ekonomideki beceriksizliklerini örtmek için ihtiyaç duyduğu illüzyonu sağlayabilir mi?

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

"
"